KİTAP HAKKINDA BİLGİ
"Bu kitapta Deniz'in durgun, fırtınalı, eğlenceli, dalgalı hallerini ve yer yer derinliklerini bulacaksınız. Neden bugün hâlâ on binlerce çocuğun adında yaşadığını, her kesim tarafından sevilip sayıldığını, ölüm yıldönümlerinde nasıl olup da her yıl biraz daha büyüyen kalabalıklar toplandığını, her direnişte, her mitingde isminin niçin ısrarla anıldığını, neden Gezi Direnişi patladığında AKM'nin en görünür yerine onun posterinin asıldığını daha iyi anlayacaksınız."
Bugüne kadar özenle saklanan fotoğraflar, mektuplar ve belgeler, Can Dündar'ın deneyimli gazeteciliği ve Deniz'in yıllarca sessiz kalan kardeşi Hamdi Gezmiş'in tanıklığıyla birlikte ilk defa bu kitapta gün yüzüne çıkıyor. Devrim ideali peşinde fedakârca koşturmuş bir kuşağı ve dönemin siyasi atmosferini ortaya koyan Abim Deniz Denizlerin "onurlu ve cesur" duruşlarına içten bir selam…
Bugüne kadar özenle saklanan fotoğraflar, mektuplar ve belgeler, Can Dündar'ın deneyimli gazeteciliği ve Deniz'in yıllarca sessiz kalan kardeşi Hamdi Gezmiş'in tanıklığıyla birlikte ilk defa bu kitapta gün yüzüne çıkıyor. Devrim ideali peşinde fedakârca koşturmuş bir kuşağı ve dönemin siyasi atmosferini ortaya koyan Abim Deniz Denizlerin "onurlu ve cesur" duruşlarına içten bir selam…
Kitaptan Akılda Kalanlar
''Polis seni döverken elini kaldırır, başını korursan elbette emniyet mensubuna mukavemet eder ve girersin içeri!'' (Cemil Gezmiş)
15 Mart sabahı, iki motosikletle, cam gibi buzlu yola çıktılar. Birinde Deniz ve Yusuf vardı: diğerinde Sinan'la Tayfun. Yol ayrımında durup vedalaştılar. Sinan, Deniz'le Yusuf'a bir daha görüşmeyeceklerini bilir gibi sımsıkı sarıldı.
Ve ayrıldılar.
Sonsuza dek...
"Karlı bir şubat sabahı Ayaş'ta gözlerini açtığın zaman ilk işin ağlamak olmuştu.
Şimdi anlıyorum; çünkü karşında yaratık olarak ilk bizi görmüştün:
İnsanları....
Yani bütün istikbalini onların mutlu olmaları uğrunda feda edeceğin insanları...
Canavarların en korkuncu olan bizleri...
Tanrı'nın bahşettiği zeka ve yetenekleri, zehirli birer hançer gibi hemcinslerinin azap çekmesinde kullanan uygar yaratıkları...
Onları gördün ve içinden, "Ben bütün ömrümü bu nankör yaratıklar arasında mı geçireceğim," diye düşündün.
Onun için ağladın."
Babası Cemil Gezmiş'in oğlu Deniz'e 18 Ocak 1971 de yazdığı mektup.
Annemin bize anlattığı bir başka dalgınlık hikayesi de şu: Bir gün ikisi beraber bir alışveriş için Üsküdar Meydanı'na inmişler. O sıra, taşıma işinde kullanılan at arabaları vardı. Deniz Abim yine yolda yürürken dalmış ve arabayı çeken atla çarpışmış. Tabii boyu uzun olduğu için atla suratları birbirine tokuşmuş ve at kısa süren bir sersemlik geçirmiş. Bunun üzerine arabacı, "Hoop delikanlı, önüne dikkat etsene, atı perişan ettin!" diye bağırmış. Annem zaman zaman bu olayı da gülerek anlatırdı.
Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı
Güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı
Hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı
Gittiler akşam olmadan ortalık karardı.
15 Mart sabahı, iki motosikletle, cam gibi buzlu yola çıktılar. Birinde Deniz ve Yusuf vardı: diğerinde Sinan'la Tayfun. Yol ayrımında durup vedalaştılar. Sinan, Deniz'le Yusuf'a bir daha görüşmeyeceklerini bilir gibi sımsıkı sarıldı.
Ve ayrıldılar.
Sonsuza dek...
"Karlı bir şubat sabahı Ayaş'ta gözlerini açtığın zaman ilk işin ağlamak olmuştu.
Şimdi anlıyorum; çünkü karşında yaratık olarak ilk bizi görmüştün:
İnsanları....
Yani bütün istikbalini onların mutlu olmaları uğrunda feda edeceğin insanları...
Canavarların en korkuncu olan bizleri...
Tanrı'nın bahşettiği zeka ve yetenekleri, zehirli birer hançer gibi hemcinslerinin azap çekmesinde kullanan uygar yaratıkları...
Onları gördün ve içinden, "Ben bütün ömrümü bu nankör yaratıklar arasında mı geçireceğim," diye düşündün.
Onun için ağladın."
Babası Cemil Gezmiş'in oğlu Deniz'e 18 Ocak 1971 de yazdığı mektup.
Annemin bize anlattığı bir başka dalgınlık hikayesi de şu: Bir gün ikisi beraber bir alışveriş için Üsküdar Meydanı'na inmişler. O sıra, taşıma işinde kullanılan at arabaları vardı. Deniz Abim yine yolda yürürken dalmış ve arabayı çeken atla çarpışmış. Tabii boyu uzun olduğu için atla suratları birbirine tokuşmuş ve at kısa süren bir sersemlik geçirmiş. Bunun üzerine arabacı, "Hoop delikanlı, önüne dikkat etsene, atı perişan ettin!" diye bağırmış. Annem zaman zaman bu olayı da gülerek anlatırdı.
Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı
Güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı
Hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı
Gittiler akşam olmadan ortalık karardı.