KİTAP HAKKINDA BİLGİ
Araba kumarhanenin önünde durdu, Nizam aceleyle indi arabadan, koşar adımlarla kumarhaneye girdi, piyano sesi yoktu, köşk sessizdi, yandaki salona yürüdü, piyanonun kapağı kapatılmıştı, gözleriyle salonu taradı, Anya pencerenin yanındaydı, sigara içiyordu.
Nizam'ın kendisine doğru yürüdüğünü gördüğünde, yüzünde ilk kez bir şaşkınlık izi gördü Nizam.
Gidip kadının karşısında durdu:
- Adınız ne?
- Neden soruyorsunuz?
- Çünkü kimse yokken, sabahın aydınlığında ikimiz burada yalnızken adınızı söyleyip söylemeyeceğinizi merak ediyorum.
- Bunun için mi geldiniz?
- Evet Anya, bunun için geldim.
- Adımı öğrenmişsiniz.
- Öğrendim... Ama sizin de bana adınızı söyleyip söylemeyeceğinizi merak ediyorum... Adınız ne Anya?
Anya, Nizam'ın yüzüne, gözlerine baktı ve orada daha önce hiç kimsenin görmediğini, göremediğini, bir deliliğin kendini yakarak yok edişinin parlayışını gördü. Bundan korkmadı, bir başkası korkabilirdi ama o bundan korkmadı, aksine ilk kez bakışlarındaki boşlukta neşeye benzer bir pırıltı belirdi.
- Delisiniz.
- Evet Anya... Adınız ne?
Anya, sigarasından bir nefes çekti, tavana doğru üfledi, bakışlarını Nizam'a çevirdi, uzun uzun baktı, yavaşça, neredeyse şefkatle konuştu.
-Adım Anya...
Nizam'ın kendisine doğru yürüdüğünü gördüğünde, yüzünde ilk kez bir şaşkınlık izi gördü Nizam.
Gidip kadının karşısında durdu:
- Adınız ne?
- Neden soruyorsunuz?
- Çünkü kimse yokken, sabahın aydınlığında ikimiz burada yalnızken adınızı söyleyip söylemeyeceğinizi merak ediyorum.
- Bunun için mi geldiniz?
- Evet Anya, bunun için geldim.
- Adımı öğrenmişsiniz.
- Öğrendim... Ama sizin de bana adınızı söyleyip söylemeyeceğinizi merak ediyorum... Adınız ne Anya?
Anya, Nizam'ın yüzüne, gözlerine baktı ve orada daha önce hiç kimsenin görmediğini, göremediğini, bir deliliğin kendini yakarak yok edişinin parlayışını gördü. Bundan korkmadı, bir başkası korkabilirdi ama o bundan korkmadı, aksine ilk kez bakışlarındaki boşlukta neşeye benzer bir pırıltı belirdi.
- Delisiniz.
- Evet Anya... Adınız ne?
Anya, sigarasından bir nefes çekti, tavana doğru üfledi, bakışlarını Nizam'a çevirdi, uzun uzun baktı, yavaşça, neredeyse şefkatle konuştu.
-Adım Anya...
Kitaptan Akılda Kalanlar
Gençliğin en büyük işareti hayaller kurabilme kabiliyeti, hayal kurabildiğin, bir hayali taşıyabilecek güce sahip olduğun sürece ihtiyarlıktan korkma...Ama ihtiyarlık...İhtiyarlık, hayal kuracak güce sahip olmamak demek, biten, tükenen, uzaklaşan her hayaller ölüme yaklaşıyorsun, hayaller bitince ölüyorsun, hayaller bitmesine rağmen eğer bünyen hala nefes alıyorsa ihtiyar diyorlar, o nefes de bitince gömüyorlar.
"Bazen birisi için çektiğin acı seni bir başkası için hazırlıyordu."
Kendi hayalinde yarattığı kadını öylesine güçlü bir aşkla seviyordu ki o hayalin kaynağı olan kadın,artık o hayalin yanında zavallı ve sönük kalıyordu.
Bu savaş, dedi, biraz durakladiktan sonra devam etti, bu savaş sadece cephede olmuyor, bütün hayata sirayet ediyor, herkesin ruhunu esir alıyor. Herkes savaştan konuşuyor, herkes düşmanı yenmek istiyor, hiç tanımadığımız, görmediğimiz insanların ölmesini istiyoruz...Artık edebiyattan,sanattan,müzikten konuşmuyoruz, eğer bu savaş olmasaydı şimdi Mösyö Lausanne bize Paris'te çıkan kitapları anlatacaktı. Yazarlardan konuşacaktık, edebiyat mahfillerindeki küçük dedikodulara eğlenecektik, son piyeslerden bahsedecektik...Bazen ruhumu kuruyor gibi geliyor bana, savaş sadece öldürmüyor, insanları ağaçlar gibi kurutuyorum da. Savaş insanların sonbaharı...Ölmeden önce kurudukları, kurumaya başladıkları mevsim.
"İstemek, demişti Şeyh Efendi, kendi noksanımızı gösterir. Unutmayınız ki bazen diğer insanlardan en çok istediğimiz, onlara en az verebildiğimizdir."
"Bazen birisi için çektiğin acı seni bir başkası için hazırlıyordu."
Kendi hayalinde yarattığı kadını öylesine güçlü bir aşkla seviyordu ki o hayalin kaynağı olan kadın,artık o hayalin yanında zavallı ve sönük kalıyordu.
Bu savaş, dedi, biraz durakladiktan sonra devam etti, bu savaş sadece cephede olmuyor, bütün hayata sirayet ediyor, herkesin ruhunu esir alıyor. Herkes savaştan konuşuyor, herkes düşmanı yenmek istiyor, hiç tanımadığımız, görmediğimiz insanların ölmesini istiyoruz...Artık edebiyattan,sanattan,müzikten konuşmuyoruz, eğer bu savaş olmasaydı şimdi Mösyö Lausanne bize Paris'te çıkan kitapları anlatacaktı. Yazarlardan konuşacaktık, edebiyat mahfillerindeki küçük dedikodulara eğlenecektik, son piyeslerden bahsedecektik...Bazen ruhumu kuruyor gibi geliyor bana, savaş sadece öldürmüyor, insanları ağaçlar gibi kurutuyorum da. Savaş insanların sonbaharı...Ölmeden önce kurudukları, kurumaya başladıkları mevsim.
"İstemek, demişti Şeyh Efendi, kendi noksanımızı gösterir. Unutmayınız ki bazen diğer insanlardan en çok istediğimiz, onlara en az verebildiğimizdir."